Translate

15 Ekim 2012 Pazartesi

bayram tatili için bir öneri: Fıstıkistan

Bayram tatili yaklaşıyor taaa 2008 yılında yazmış olduğum Antep gezi yazımı paylaşiyim dedim... Gezi Tarihi: 08 Mart 2008 Cumartesi|Yazı Tarihi: 23 Mart 2008 Pazar Koca bir hafta daha sonuna gelmişti ve zaman daha yavaş aksın diye umut ederken cumartesi sabahı yaptığım tembelliğin utancı ile saat 10’da uyandım. Bu saatten sonra ne gezmesi! Şaşkın, çok tembelsin diye içimden sövgüler geçirirken bir haydi’ ye bakan yüreciğim hızlıca iki ekmek arası peynir kapıp eksik gedik hazırlanmış çantamla kendini yolda buldu. Hava çok güzeldi ve kollarımızı güneşlendire güneşlendire keyiflice yol aldık. Tam 3 saat sonra hedefimize vardık. Gezi öncesi soruşturmalar ve araştırmalarla aklımızda yer etmiş her yer, yalanını saklayamayan bir çocuk gibi bir bir ortaya çıkıverdi, şehre ulaşmak kolaymış da içinde yol iz bulmak ne zormuş, arabayı park edip sormayı planlarken tam karşımızda mozaik müzesini bulduk, bahçesinde de eserler olan müzeye doğru ilerledik. İçeride meğer ne ‘of be adamlar zevkini biliyormuş’ dedirtecek mozaikler varmış, hele bir de Fırat kenarındaki villalara, köşklere taban olmuş, duvar olmuş olduklarını gözünde canlandırmak orada yaşanılan eğlencelere ve acılara şahit olduklarını bilmek bir başka ahenk katıyor onlara. Manzara o kadar güzel olsa gerek ki bunca ilham vermiş o parmaklara... Doğanın sahip olduğu güçleri tarih yapan efsaneleri resmeden rengarenk Fırat’ın ufaladığı ve ışıltı verdiği taşlar kuşlar, balıklar, yılanlar, boğalar, çapkın tanrılar, yakışıklı güçlüler, savaşan ve aşık edenler her parçası bir emek, her parçası yaşanılanı anlatan bir puzzle...
Gerçek hayatın vizesi; çalıntı parçalar müzenin orta yerinde duran savaş tanrısı Mars heykelinin gözlerini yere eğdirmiş, tarihini koruyamamanın üzüntüsü düşmüş bakışlarına.
Tuvaletlerde yer alan bayan ayakkabısı erkek ayakkabısı hani vardır ya hangisi bayan hangisi erkek ayıralım diye işte bu müzede o işi bayan mozaik motifi ve erkek mozaik motifi almış bu görevi çok tatlı... Müze üst katta amfi tarzı oturaklar yer alıyor ne acaba derken birden birileri gösteri başlıyor izlemek isteyenler diye sesleniliyor ve duvara müzeyle ilgili görüntüler sunuluyor. Hep mi var yoksa biz mi şanslıyız Etnografya müzesi kapanmadan yetişmek zorunda olduğumuzdan soramadık.
Etnografya müzesini zor bulduk biraz yolları dar ve karışık, ama müzeyi bulana kadar özel yapılar olduğu duruşlarından belli birçok ev gördük. Müze güzel bir avluya sahip 3 katlı bir ev içinde yöresel kıyafetler giydirilmiş mankenler mevcut, çeşmeler, avizeler pencere kenarları, balkon korkulukları ve merdiven korkulukları ince işçiliklerini konuşturuyor.
Kale denildiğinde açıkçası uzak ve yüksek bir yerde dökülmüş taş yığınları bekliyordum ama bu kale çok sıcacık şehrin göbeğinde arabayla yanından geçerken içinde gezen insanları seçebileceğiniz kadar yakın bir kale manzarasına tabi ki diyecek yok.
Antep’e daha gitmeden namını duyduğumuz İmam Çağdaşı bulana kadar tüm Antep’i gezmiş hatta 2-3 tur fazladan atmış olduk, birbirinin aynı büyüklük ve ahşap pencerelere sahip dükkancıkların yer aldığı bakırcılar çarşısı, kırmızının gümüş renginin ve maddelerin ilginç bir resmi gibi.
Turistik antep çarşısı ve renklerin koku kazandığı kırmızı, yeşil, kahverengi çuvallar, asılı süs eşyaları gibi kurutulmuş patlıcanlar, biberleri ve antep fıstıkları ile baharatçıları şehre özgülüklerini tüm gururlarıyla taşıyordu. Ve midemize dönüşü olmayan ufak bir geziye çıkan o kebaplar ve tatlılar… İmam Çağdaşı sonunda bulduk içerde bir kuyruk vardı herhalde self servis diye düşündüm ki sıradaki kimsenin oturmadığını ve elindeki poşetle dışarı çıktığını gördüm. Bir koşuşturmaca tepsi tepsi baklavalar bi yerlere gidiyor nereye gidiyor? Kocaman bir fırın ve arı gibi çalışan beyaz önlüklü insanlar. Ortaya karışık kebap alıyoruz patlıcan kebabı, kuşbaşı, adana ve içinde fıstık, sarımsak, bulgur da bulunan simit adında müthiş bir lezzet... Garson elinde kocaman bir tasla geliyor içinde ufak bir kepçe ayranlı bir yöresel yemek sanıyorum tam biz istemedik diyecekken anlıyorum ki ayranmış... Ve ardından meşhur baklava, sarma, şöbiyet alıyoruz önerildiği üzere...
Sıra şehrin akşam halini gezmeye geliyor trafik çok karışık tüm gezi boyunca tam 4 kaza gördük hatta bir tanesinde eşim bize mi çarptı diye bile sordu! Şehrin her yerinde yer alan trafik kazaları ile bilgiler veren bilboardlar boşa değil diye düşünürken sonradan öğrendik ki Türkiye’nin 2. en sık kaza yapılan iliymiş. Akşam ışıklarıyla zaten yolumuzu çok düzgün buluyorduk iyicene şaşkın olduk artık aynı caddeden 4. geçişimiz olmuştu ve hala tam kestirememiştik mekanları birbirine benzeyen yaklaşık 4- 5 cadde var hepsi de birbiri ile bir yerde kesişiyor o nedenle yani çözemememiz...
Gece rüyamda aynı caddeleri gittik ve geldik... Sabah olmuştu. Hava dünkü kadar güzel olmasa da güzeldi işte ve kahvaltımızı edip hayvanat bahçesinin yoluna düştük. Yine mi kaybolduk diye düşünerek epey yol aldık, yani bayağı uzak bir yer. Piknik alanının ortasına yerleştirilmiş, bir kuşun kanatları altında misali düzenlenmiş kapısından girilen, çok geniş bir araziye kurulmuş, kendi doğal hayatlarındaki hayvanları görme güzelliğine sahip, yemyeşil aynı zamanda çok güzel de bir yürüyüş alanı olan bir park. Akvaryumu, sürüngenler odası, timsahları, maymunları, aslan, kaplan ve bahçenin bana en sosyal gelen hayvanları zürafa ve lama. Resmen insanlara show yaptılar, hatta insanlar yanlarından ayrılırken garip sesler çıkartıyorlardı. O kadar büyükmüş ki gezi planımızın 2. gününün ilk saatlerine almakla ne doğru bir karar vermişiz. Tüm çocuk sahibi arkadaşlarıma anlattım, mutlaka gidin dedim ve kendime de söz verdim çocuklarımı mutlaka getireceğime dair. Bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye bence... Ama yorucu olabildiğinden içinde dolaşmak için bisiklet kiralansa çok daha tatlı olur ve geziye farklı da bir tat da katar.
Ve son olarak, son mutlaka yapın denileni yaptık ve yola 2 saat geç çıkmak pahasına da olsa katmerlerimizi yedik. Daha doğrusu yemeye çalıştık çok lezzetli ama kocaman... Tarih, tat,sanat,efsanelerle mozaize olmuş fıstık gibi bir şehir. Bayramda belki yeniden gideriz bıdık kızım Elüş' ümle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder