Translate

13 Ekim 2012 Cumartesi

İTALYA GEZİSİ: VATİKAN

VATİKAN: İşte o gözümde büyüdükçe büyüyen ‘rahat ayakkabı alın’ söyleminden, çok yorucu ve çok yoğun olduğundan beni korkuttukça korkutan İtalya Bella turu için uçaktayım… Bir sene daha ertelesek ne olurdu sanki derken gezi korkusu bana uçak korkumu bile unutturdu gitti. Roma’ ya indik ve hemen sık yapılan hatalardan birine düşmeyip saatlerimizi bir saat geri aldık. Tur rehberimizle tanıştık, hayal ettiğimden daha karizmatik, daha bilgiliydi. Konulara hakimiyeti ve tecrübeli davranışları tercihimin doğruluğunun altını çizer nitelikteydi. Evet yazıma başlamadan önce şunu belirteyim, kendimiz mi gezmeliyiz turla mı? sorusunda biz turu tercih ettik ve iyi ki de öyle yapmışız. Belki turdan tura değişir, rehber de etkilidir ama en kötüsü bile bizim için yeterli araştırma yapmaya zamanı olmayan ve biraz da tembel insancıklar için daha iyidir. Valizlerimizi aldık. Havaalanının berbat tuvaletlerini görüp “ay pis bir ülke mi yoksa” diye hafif bir şok öncesi anksiyetesi yaşadıktan sonra turun kiralamış olduğu otobüse ulaştık. Otobüsümüzün kaptanı “Marco” bu gezimizde bize yarenlik edecek… Su ihtiyacı olanlar için su tedarik etmiş sağ olsun 1 euro’ cuğa… Bu fiyatı unutmayın çünkü ara ara değişiyor, direk borsa bağlantılı mübarek… Yol alırken rehberimiz biraz İtalya’ dan bahsediyor, İtalya en çok turist alan ülke diyor İtalya halkı bu durma alışmış ama turistler alışamamış…Ve yazımın çeşitli yerlerinde gönderme ve vurgulama yapacağım parasal konulara düşkünlüklerinden bahsediyor… Yolumuz Hıristiyanlık aleminin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan dünyanın nüfus olarak da yüzölçümü olarak da en küçük ülkesi olan Vatikan’ a gidiyor. Yerleşik nüfus 930 civarı, turistlerle 1500’ü aşıyor. Bu durum çantalara dikkat edilmesi gerektiğini ve terli, omuz omuza bir gezinin ön sinyallerini veriyor. İbadet merkezi de olduğundan omuzların ve diz kapağının üstte kalan kısmının kapalı olması gerekiyor. Tüm gezi boyunca seçilecek kıyafetlerde bu tarz şeyler tercih edilmesi işi bayağı kolaylaştırıyor. Biz mevsim olarak en güzel mevsimde gittik “Eylül” ne çok sıcak, ne çok soğuk ama yine de yandık da üşüdük de ıslandık da… İklimi bizim Akdeniz iklimi gibi ama süprizlere de açık. Çevresi yüksek duvarlarla kaplı ve kameralarla izlenen Vatikan’ a girmeden önce İtalya’ da gezeceğimiz her şehir için vereceğimiz görme gezme parası rehberimiz tarafından yatırılıp izin kağıdı alınıyor. Otoparkta iniyoruz, sanki alışveriş merkezine gelmiş gibi… İki saatlik uykuyla ve aç susuz ilerliyoruz. Her önemli gezi merkezinde olduğu gibi bize bir de yerel rehber eşlik ediyor. Her rehberin elindeki renkli şemsiye ve bayrak gibi sallanan çubuk kaybolmasak iyi bari diye düşündürtüyor. Çok da güzel bir uygulama yapılmış herkese kulaklık ve bir verici dağıtılıyor. Kulağına takmayıp ses gelmiyor yahu diye söylenen teyzelerimizin şikayetleri giderildikten sonra başlıyoruz geziye… Mutlak monarşiye dayalı bir yönetim, devlet başkanı Papa’nın sözleri yasa hükmünde. Papa hem devlet başkanı hem de Katolik mezhebinin ruhani lideri. Papa yasama, yürütme ve yargının da başkanı. 100 kişilik küçük bir ordusu var. Papa ve Vatikan hardal mor boyuna çizgili pek de şık sayılamayacak kıyafetlere sahip muhafızlarca korunuyor.
Vatikan Aziz Petrus’ un şehit edilip gömüldüğü yer. Aziz Petrus: İsa Mesih’in ilk havarilerinden olup Andreas’ın kardeşidir. Kendisi Beyt Sayda kasabasında olup asıl adı Simon'dur. Geçimini balıkçılıkla sağlayan fakir bir balıkçı olan Aziz Petrus, kardeşi ile Galile denizine (Lut Gölü) ağ atarken onları izleyen İsa kendilerine balık avlama işini bırakmalarını ve ardından gelmeleri halinde insan avcılığını öğreteceğini belirtilmiştir. Bunun üzerine Aziz Petrus ve kardeşi İsa’ya inanarak onun peşinden gitmişlerdir. İsa Mesih Petrus’u ilk gördüğünde “Sen Yuhanna oğlu Simonsun ve Kifas olarak çağrılacaksın” der. Kifas ve Petrus aynı isimler olup ikisi de "kaya" anlamındadır. Petrus İsa’dan hiç ayrılmadı ve İsa’nın yakalanıp çarmıha gerilmesine kadar hep beraber kaldı. Baş kahinin avlusunda Yahudilerden korkması nedeniyle üç kez İsa Mesih’i inkar etmek zorunda kaldı. İsa Mesih’in dirilişinden ve Kutsal Ruh’un havarilere inişinden sonra İsrail’de, Antakya'da, Anadolu’da ve en son Roma’da İncil’i yaydı. Roma’da İmparator Neron tarafından başı aşağıda ve ayakları yukarıda olmak üzere asılıp şehit edildi. (M.S 66-67) Aziz Petrus bu işkenceyle ölürken başının dik durmasını istemiyordu Zira ona göre havari, İsa Peygamber gibi ölmemeliydi… İsa onu kilisenin “Kaya”sı (temeli)olarak tayin etmiş ve ona göklerin krallığının anahtarını vermiştir. Bu nedenle ikonalarda hep elinde bir anahtarla resmedilmiştir San Pietro Katedrali, Aziz Peter’ a ithafen yapılmış. San Pietro bazilikası Hıristiyan dünyasının dört bir yanından hacıları kendisine çekmekte. Aynı zamanda dünyanın en önemli sanat eserlerini de içinde barındırmakta. Meydana vardığınızda ilk olarak Bernini’ nin heykelleri ile bezeli, sanki insanı kucaklayacak iki kol gibi uzanan sütunlarla karşılaşılıyor. Ortada Aswan’ dan gelmiş bir dikilitaş var ve sonradan oraya konmuş. Meydandaki iki çeşmeden kiliseyi karşınıza aldığınızda sağda kalanı orijinal. Diğeri simetri yaratmak için yapılmıştır. Zaten bütüne baktığınızda sonsuz bir simetri ve ahenk görülmekte. Eski zamanlarda Tiber Nehri’ nin (Tevere) Vatikan’ın olduğu tarafında küçük evler varmış ve burada daha fakir bir halk yaşarmış. Nehrin karşı kıyısında ise asiller yaşarmış. Kilise karşı kıyıdan bile kolaylıkla görülürmüş. Kilisenin ihtişamıyla insanları kucakladığı fikri varmış. Ama faşist dönemde (ki Romalılar bu dönemden hep nefretle ve utançla bahsederler) kilisenin önüne iki tane devlet binası yapılmış ki kilisenin ihtişamı ve görüntüsü engellensin. Roma’daki 4 büyük kilisenin önünde San Pietro’nun önündeki gibi dikilitaş bulunmakta.
İlk başlarda kilise Yunan Haçı şeklinde inşa edilmiş. Yani ‘+’ şeklinde (4 kol da aynı boyda). Kilise restore edilirken önce proje Raffaello’ya verilmiş. O da kiliseyi günümüzde de kullanılan bildiğimiz haç işareti şekline getirmek istemiş. Fakat daha sonra proje Michelangelo’ya geçmiş. O da projeyi bitirememiş. Projeyi bitiren Bernini olmuş. Kilisenin 5 ana kapısı var. En sağdaki diğerlerine göre daha küçük olan kapı sadece 25 senede bir açılır. Hıristiyan hacılar (pilgrim, İtalyanca pellegrino) her 25 senede bir sene boyunca günahlarının affedildiğine inanırlar ve buraya gelip affedilmek için dua ederler. Mesela 2000 senesi böyle bir seneymiş ve kapı bir sene boyunca açık kalmış. Kapının kapanması da özel bir seremoniyle oluyormuş. Kapıların üstünde figürler var. Her Papa geldiğinde kapılara yeni figürler eklermiş. Michelango’nun tasarladığı ama son halini göremediği görkemli 136,5 m’lik kubbesinin altındaki bazilika görenleri gerçekten hayran bırakacak, “görkemli” kelimesini sönük bırakacak güzellikte. 2. Yy’da Aziz Petrus’un mezarının olduğu yere bir anıt dikilmiş ve Constantinusun isteği ile yapımına başlanılmış ilk büyük bazilika İS 349 civarında tamamlanmış. Bazilika 15. Yy’da yıkılmaya yüz tuttuğunda Papa II. Julius 1506 yılında yeni bir kilisenin yapımını başlatmış. Yapımı 1 yy’dan fazla süren klisenin tasarımı, Roma Rönesans ve Barok döneminin büyük ustalarına ait. Özellikle Bernini tarafından yapılan iç dekorasyon ve süslemeler yapıya çok ayrı bir hava katar. San Pietro Bazilikası’nın içinde ayrıca Hz.Muhammed, Cennet ve Cehennemi simgeleyen figürler de bulunuyor.
Kiliseye girdiğinizde ilk sağda ünlü Pieta'yı göreceksiniz, Pieta, İsa’nın gerildiği çarmıhtan indirildikten sonra Meryem Ana’nın kucağında gösterildiği figürlere verilen isim. San Pietro Katedrali’ndeki meşhur ‘Pieta’ da Michelangelo’ya ait. Toscana’dan özel olarak seçilmiş bir mermerden yapılmış. Michelangelo’nun mermere verdiği şekil inanılmaz. Bu kadar sert ve soğuk bir malzemeden bu yumuşaklık ve kıvrımların çıkması hayranlık uyandırıcı. Bu arada Michelangelo’nun yaptığı heykelin kilisece kabul edilmesi büyük bir olay. Çünkü o dönemde kilise için yapılacak işler sadece Romalı sanatçılara veriliyor. Oysa Michelangelo Toscanalı.
Kilisenin bir özelliği de tüm eserlerin Vatikan Müzesi’ne kaldırılıp orijinallerin birebir kopyalarından oluşan eserlerle bezeli olması. Bu eserler aslında tablo gibi gözüküyor fakat dikkatli baktığınızda mozaik olduğunu anlıyorsunuz. Kilisenin içinde tablo yok, tüm eserler mozaik. Vatikan’ın bir mozaik okulu var ve tüm mozaikler buradan çıkma. Çok ilginçtir ki bu eserlerin aynı yağlıboya tablo gibi gözükmesi mozaik sanatının sonunun geldiğinin belirtisi gibi düşünülüyor. Çünkü mozaik ayrı bir dal ve aslında eserin mozaik olduğunun belli olması gerekiyor. Kilisenin tam ortasında Papa’yı sokaklarda taşıdıkları arabanın çok büyük bir taklidi var. Tam tamına 29 metre yüksekliğinde. Bronzdan yapılmış. Üstünde arılar var. Bu İtalya’nın asil ve köklü ailelerinden Barberini ailesinin sembolü. Kilisenin alt katında ise mezarlar var. Bu mezarlığa ölen Papa’lar gömülüyor. Ölen Papa’lar bedenlerini bedenin önemsiz olduğunu önemli olanın ruh olduğunu vurgulamak amaçlı kiliseye bağışlıyorlar.
Yine orta bölümde 4 köşede 4 ayrı heykel var. Biri bir Fransız artist, biri Bernini, biri de Bernini’nin öğrencisi tarafından yapılmış. Heykellerden biri İsa’nın öldükten sonra yüzünü sildikleri bir kumaş parçasını taşıyan bir kadını (magdalalı-mecdelli meryem) tasvir ediyor. Bu kumaş parçasına İsa’nın yüzünün şeklinin çıktığına inanıyorlar. Meryem İsa’ya aşıktır ama İsa ile hiçbir zaman birlikte olamamıştır. İnanışa göre fahişelik yapmaktadır ve bedenim hiç tanımadığım insanların olabilir ama ruhum senindir inancıyla bu işi yapmaktadır. İsa çarmıha gerildiğinde onun acı çeken halini kimse görsün istemez ve üzerinden çıkardığı kıyafeti ile İsa’nın yüzünü örter ve kıyafete yüzün şeklinin çıktığı söylenir.
Arkada San Pietro’nun 2 Yunan, ‘ Romalı rahip tarafından taşınan bronzdan arabasının heykeli var. Bu heykelin üstünde altından melekler var. Bu San Pietro (Aziz Peter)’nun göğe çıktığı anı sembolize ediyor. Kilisenin sol tarafına geçince heykellerde ölümün farklı şekilde tasvirlerini görüyoruz. Papalar, ölü bedenleriyle değil de yaşarken gösterilmiş ve Papalar’daki farklı özellikler ana heykelin dışında altlarında başka heykellerle tasvir edilmiş. Öyle ki bunlar arasında kadınlar da var. Örneğin kum saati tutan bir iskelet zamanı sembolize ediyor. Sol taraftan yürümeye devam edince ilk kez Papa’ların ölü de gösterildiği heykeller görüyoruz ve en sonda kapısı kapalı bir mezarı gösteren heykel var ki bu en yenisi. Bu tarzdaki en büyük heykel Viyana’da bulunuyor. Özetle kilisenin sol tarafında heykel sanatının gelişimini görüyoruz.
San Pietro Katedrali’nin büyüsü sadece eserlerle bitmiyor. Tüm Hıristiyan aleminin merkezi olan bu bazilika aynı zamanda ritüelleriyle de insanı etkiliyor. Pazar ayinleri sırasında Papa’nın çıkıp balkonda konuşmasını dinlemek için binlerce insan meydana toplanıyor. Meydana yerleştirilmiş dev ekranlardan da Papa’nın konuşması naklen yayınlanıyor.
Ama en ilginç ritüel ‘Papalık Seçimi’. Bir Papa öldüğü zaman dünya üzerindeki tüm kardinaller yeni bir Papa seçmek üzere Vatikan’da toplanır. Kardinaller ağır işlemeli kaftanları ile Michelangelo’nun eşi benzeri olmayan eserinin de bulunduğu Sistine Şapeli'ne kapanıp oylama yaparlar. Genelde kardinaller arasında Papa olmak için 4 favori aday vardır. Bunlara ‘preferiti’ denir. Çoğunluğun tercihiyle bir tanesi Papa seçilir. İlk turda bir çoğunluğa varılmazsa ikinci tur oylama yapılır ve Papa seçilene kadar bu böyle devam eder. Vatikan Yasaları’na göre kardinaller Papa seçilebilmek için Sistine Şapeli’nde bulunmalıdırlar ve bir Papa seçilene kadar şapeli terk edemezler. Bu sırada meydanda insanların görebileceği şekilde bacadan siyah duman çıkar. Bu, Papalık seçiminin devam ettiğinin göstergesidir. Duman beyaza döndüğünde artık Hıristiyanlık aleminin yeni bir Papa’sı vardır. Bu haber balkondan Latince ‘Habemus Papam’ yani ‘Bir Papa’mız var’ şeklinde duyurulur ve yeni Papa halka kendini tanıtarak ilk ‘Urbi et Orbi’ kutsamasını yapar. Oğul Odası (La Stanza del Figlio)’ndan da tanıdığımız Nanni Moretti’nin hem yönetip hem oynadığı son filmi ‘Habemus Papam’ tam da bunu anlatıyor.
Film aynen yukarıda anlattığım ritüelle açılış yapıyor. Bence bu kısım filmin en büyüleyici kısmı. Sırf bu bölüm için bile film izlenmeye değer. Papalık seçimleri çok gizli bir şekilde yapılır. Bu yüzden bu toplantının yayınlanması yasaktır. Bu film sayesinde toplantının ve oylamanın ayrıntılarına şahit oluyoruz. Oylama sonucunda‘preferiti’ler arasından Michel Piccoli’nin canlandırdığı kardinal, Papa seçiliyor. Fakat bu göreve ve halkın önüne çıkmaya hazır değil. Kardinal sinir krizi geçirip halkın önüne çıkmaktan kaçınca konusunda bir numara olan Nanni Moretti’nin canlandırdığı psikanalist San Pietro’ya çağırılıyor ve zor şartlar altında Papa’yı tedavi etmeye çalışıyor. Çünkü Papa’ya çocukluğu veya cinsellik hakkında soru sormak yasak. Tabii ki terapiler süresince San Pietro’yu terk etmek de. Film, konusu açısından oldukça cesur.
Özellikle Katolik mezhebi Papalık mertebesini kutsal gördüğü için Papa’nın insani zaafları olabileceğini gösteren bu film, konusu açısından çarpıcı. Seçim sahnesinden sonraki bölümde film biraz yavaş ilerliyor. Hatta yer yer sıkılabiliyorsunuz fakat bütünüyle izlemeye değer. Daha çok psikolojik unsurlar barındıran bir dram niteliği taşıyor. Konusu açısından ‘The King’s Speech’i andırıyor. Kadrosu da oldukça kuvvetli. Özetle Roma’ya gittiğinizde San Pietro Katedrali’ni gezmenizi ve ilk fırsatta ‘Habemus Papam’ filmini izlemenizi tavsiye ederim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder