Translate

2 Eylül 2013 Pazartesi

Anton Pavloviç Çehov/ Seçme Öyküler ve davetsiz misafir hayvancık




En sevdiklerim bir arada; kitap, çay ve taze antep fıstığı ile balkon keyfi....




Ama kitabı çok sevemedim. Şunu da artık kafamda kesinleştirdim ki; hikaye yazmak çok zor bir şey. Romanın sayfalarca anlatabileceği bir durumu hikaye bir kaç cümle hatta bir kaç sözcükle anlatmak zorunda. Aslında güzel hikayeler var ve güzel noktaları vurguluyor ancak bir olayı pat diye ortaya çıkarıp anlayan anlar mantığının arkasına sığınmak bana hiç de edebi bir yetenek gibi gelmiyor. Madem olayla bir ilgisi bağlantısı yok ıvır zıvırla laf kalabalığı yapıp lafı uzatacağına ana fikrin üstünde durup vurgu yapmaya çalışsana... Zevkler ve renkler tartışılmaz tabi ki saygısızlık da etmek istemem ama, başladığım kitabı yarım bırakmama gibi bir saplantım olmasa kesin bitiremezdim bu kitabı...
Kapak resmindeki kadının hali gibi okudum resmen hikayeleri "üff ne zaman bitecek...." diye.



Bu da minik konuğumuz kertenkele yavrusu. 
Çok hızlı kaçtığından ancak bu netlikte bir pozunu yakalayabildim. Çok tatlı, bu minik hayvancıkları küçüklüğümden beri çok severim. Hatta büyüklerini kovalayıp kuyruklarına basıp koparmışlığım çoktur. Zavallı hayvancıklar; çocuk aklı ve eğlencesi işte...Gerçi kuyruğunun yeniden kendiliğinden çıktığı rivayeti beni bu gereksiz cani eyleme itelemişti ya neyse... Akdeniz yöresine özgü bir hayvan olsa gerek Malatya' da yaşadığım süre içerisinde hiç karşılaşmamıştım ama Antakya' da çocukluğumun bir kısmı eve giren bu hayvancığın şaşkınlığı ile geçti. Zararı yok, hatta evdeki böcekleri yiyerek beslendiğinden yararı bile var. Zaten yakalayıp dışarı atmak imkansız gibi bir şey. Yani onunla yaşamayı öğrenmek ve kabullenmek tek çözüm:) Malatya' daki evimize giren yarasadan sonra çok masum kaldı kendileri...
Tanımayanlar için İnternetten alıntı bir fotoğraf da paylaşmak istedim.




Yarasanın hikayesi de çok komik. O zamanlar annem bizde kalıyor ve eşim askerde, kızım 1 yaşında. Bir hafta sonu eşimle dışarıdayız, geziyoruz, kızımız ve annem evde kalmış. Bir telefon geldi annemden: "Çabuk gelin, evde yarasa var ve oturma odasında Eylül' le mahsur kaldık, kapıyı kapattım dışarı çıkamıyorum" diye. Hemen koştuk, iki gün önce de evde temizlik yapılmıştı; kapı pencere ardına kadar açık, herhalde o esnada girdi diye yorumluyoruz. Eve gittiğimizde hayvanı bulamadık. Hatta eşim ve kayın babam anneme yorgunluktan hayal görmüş muamelesi bile yaptı. Kendiliğinden çıktı bir yerden diye düşündük sonra. Ben de anneme "aman varsa çıkar bir yerden bu kadar korkma" diye moral veriyorum. Ertesi akşam mutfakta su içerken kafamın üstünden belli belirsiz bir karartı geçti. Allah'ım çok korktum, tüm gece yatamadım ve annemden daha beter panik oldum. Meğer kenardan söylemesi kolaymış! Düşünün; evde fare olsa en fazla ayağına dokunur, tiksinirsin, gerekirse evde ayakkabıyla gezer; kapan- yapışkan bir şeyler koyar yakalarsın ama bu farenin havada çılgın gibi, sarhoş gibi oraya buraya çarpına-çarpına gezeni! Evde motor kaskıyla gezmiyeceğine göre...Yine bulamadık. Evden bir yerden girip çıkıyor, temizlik günü girmiş bir şey değil bu diyerek mutfakta baca, delik ne varsa kontrol ettik, tıkadık. Eşim de benim anneme önceden yaptığım muameleyi yapıyor bana. Bir akşam televizyon izlerken -kızım uyuyordu- oturma odasına bir karartı girdi dolanıp çıktı, bu sefer hayvandan çok eşimin bağırtısından korktum... Neredeyse kucağıma atlayacak korkudan! Yani yarasa hem anneme hem de bana "yaaa nasılmış" deme şansını verdi. Hala anlam veremiyoruz nereden girdi şimdi bu? Tüm delikleri tıkadık... Ne yapılır ki bu durumda? "İtfaiye falan mı çağırsak "diye düşünürken, birden bir şey dikkatimizi çekti; kombinin dışarı çıkan bacasının etrafındaki kapak benzeri plastik şey çatlamış. Eşim işte buradan girip çıkıyor diye iddia ediyor ama o kadar ince bir yer ki oradan nasıl girer? Ben pek de tatmin olmadım ama yapacak bir şey olmadığından iyi kötü mantıklı-mantıksız tüm ihtimalleri ortadan kaldırmak adına; o kapağı duvara güzelce bantladık. Ertesi gün ben nöbetçiyim, eşim telefon etti ve mutfakta çöpün arkasında çay topağı gibi bir siyahlık görmüş, yanlışlıkla döküldü herhalde diye yaklaşmış ki ne görsün bizim yarasanın ölüsü!!! İğrenç! Garibim hayvana yazık oldu ama biz de bir şey yapmadık ki... Çok da alışmıştık aslında hatta isim bile koymuştuk "Yarcan" diye (Yarasa canın kısaltılmışı). Bir Yarcan' dı geldi geçti hayatımızdan, çok komik ve çok da iğrençti doğrusu. Allah kimseyi evde yarasayla şavaşla imtihan etmesin...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder